YAŞAM ZATEN BİR OYUN DEĞİL Mİ?










Otistik bireyler geniş bir yalpazeye yayılmış olarak bu sosyal engelliği farklı şiddet derecelerinde yaşarlar. Kimi hiç kimseyle iletişime girme çabasına girmezken _ anneyle bile _ kimisi de sadece tanımadıkları kişilere ya da nesnelere ilgisiz ya da tedirgin tutum içine girerler. Ailenin çocuğa ilgisi ve iyi bir özel eğitimle tam çözülemese bile normale yakın yaşam sürebilirler. Ancak bu kolay olmaz. Otistik bireyin otizmindeki şiddet derecesine göre _ Zihinsel durumuna göre de _ tedavi belirlenir. Ancak çoğunlukla iş aileye düşer. Otizm beraberinde konuşma sorununu getirir. İletişime girmeyen otistik birey konuşma tedavisi almak zorundadır.

İki engelliği birlikte yaşayan bir anne olarak şunu açıkça şöyleyim ki otizm ile baş etmek daha zormuş. Çocuk için de aile için de. Ama inatla uğraşıldığında sonuç alabilmek çok keyifli.

Otistik bir çocuk kendi kurguladığı ve yaşamak istediği dünyada yaşar. Bizler ise onu kendi dünyamıza çekmek isteriz. O zaman asıl problem yaşanır. Çocuk huysuzluk yapar, ağlar, çığlık atar...

Her otistik çocuk farklıdır. Tepkileri, korkuları, konuşma düzeyleri...Ayrıca benim oğlum gibi iki farklı engeli bir arada yaşıyorsa o otistik çocuğu anlatamazsınız sadece yaşarsınız. Yaşadıkça kendinize ve çocuğunuza uygun, anlık çözümler bulursunuz. Bu nedenle otistik bir çocuğuna bakan kişinin ve özellikle annesinin yorulmaya, psikolojik sorun yaşamaya ve yaşamı bırakmaya hiç hakkı yoktur, daha önemlisi fırsatı yoktur. Çünkü, sürekli ikna etmek ve normale yakın yaşama döndürmeye çalıştığı bir çocukla birliktedir. Her adımda yeni bir teknikle mücadelenin tam ortasındadır. Bu böyle sürer gider.

Yıllar süren büyük mücadelenin kısmen sonuçlarını alabilmek en büyük mutluluk bizler için. Oğlumun 8 yıl sonra geldiği noktaya baktığımda diyorum ki: “ Çok yorulduk ama değdi. Artık konuşabiliyor, yaramazlık yaptığının farkına varabiliyor, espri yapabiliyor, arkadaşlarıyla oynamak için çaba harcayabiliyor…Daha ne olsun”


Bunu Nasıl Başardık?


Bu sorunun cevabı basit: “OYUNLA”. Uzun yıllar sonra yeniden birdir bir, saklambaç, fış fış kayıkçı, lego, yakan top… oynamak insanı genç ve dinamik tutuyor. Bu yüzden eşimle yaşlanmayacağımıza inanıyorum. Çünkü tüm oyunları birlikte oynamamız gerekiyor. İşten eve gelince yemeğimizi yer yemez hemen oynamaya başlıyoruz. Artık oğlumuzun canı hangi oyunu isterse…Bazen oyunlarımıza bulabildiğimiz komşularımızı, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, arkadaşlarımızın çocuklarını da katıyoruz. Hatta babaanne, anneanne, dede, dayı, amca… hep birlikte aç kapıyı bezirgan başı oynamamızı bir görseniz…Büyüklerimiz de çocuklaştı, gençleşti. Şaka bir yana, otizmle mücadelenin en önemli yollarından birisi; oyun oynamaktır. Doğrusu çocuk çocuğa oyundur ama her zaman sabırlı çocuk bulmak mümkün olmuyor. Bazen çocuk oyuncu denk gelince bizler büyük rolü oynamaya devam ediyoruz.

Yaşamın kendisini oyun olarak algılamak, bu algıyla yaşamaya devam etmek ise işin en keyifli yanı. Bu öyle bir keyif ki, en zor anlarda bile oyun mantığı içinde hareket edebilmek yaşamı daha anlaşılır ve yaşanır hale getirebiliyor. O zaman farklı bir çocukla yaşamanızın karşılığını daha başarılı ve daha mutlu olarak alabiliyorsunuz. Bir çok insanın üzüldüğü konular sizin için küçük oyunun bir parçası olarak kalabiliyor.

Reyhan Gazel